ABD seçimleri şaibeli mi?
Olabilir. Lakin kesin olan bir şey varsa o da iki asırdan fazla müddettir seçim yapan ülkede seçim sistemi Nuh Nebi’den kalma. Her türlü manipülasyona açık. Kimliksiz oy kullanmanın mümkün olduğu eyaletler var düşünün..
Fakat tekrar de Trump’ın cazgırlaştığı kadar büyük bir yanılgı olduğunu sanmıyorum. Zira Donald Trump esasen Hillary Clinton’dan 233 bin daha az oy almıştı. Artık de bundan çok uzak bir sonuç olması için hiçbir neden yok. Lakin inadı ABD’de toplumsal medyanın da gazıyla kaosa neden oldu. Birinci sefer Amerikalılar kendi parlamentolarını bastılar. (Daha evvel İngiliz koloniciler basmıştı) Öbür ülkelerde olunca ismine “Arap baharı”, “Kadife devrim” üzere hoş isimler takmaya alışık Amerikalılar bu olayı “demokrasiye saldırı” olarak isimlendirdiler.
Aman sakın bunu bir “halk isyanı” falan sanmayın. Bildiğiniz tuzu kuru beyaz Amerikalıların Güneyli “red neck” denilen tipleri meclisi bastı. Yani aslında Arap baharı ile karşılaştırılamaz tabi. (Arap baharı denilen şey Ortadoğu’daki diktatörlükleri yıkmak değil bölgede kalıcı bir kaos yaratmak için kışkırtıldı. Yani aslında Arap kışıydı.)
Fakat çarşambanın geleceği salıdan belirliydi. Baskına giden yolu döşeyen taşları hatırlayalım. Temsilciler Meclisi Lideri Demokrat Partili Nancy Pelosi ve Senato çoğunluk başkanı Mitch McConnell’in meskenlerine “kimliği belirlenemeyen kişilerce” atak düzenlendi. Ataktan kasıt duvarlarına sprey boya ile yazılar yazılması. Öte yandan Nancy Pelosi’nin konutunun önüne kesik domuz başı bırakıldı.
ABD’deki bu parlamento baskını ABD için yalnızca utanılacak bir olay fakat korkulacak bir olay değil. Bunlar daha iyi günleri Amerika’nın. Farkındaysanız parlamentoyu basanlar içinde bir tane zenci, göçmen yahut evsiz barksız yoktu. Asıl bir gün onlar parlamentoyu basarlarsa ABD o vakit çökmeye başlamış demektir. Yani bu parlamento olayını o kadar ciddiye almayınız. ABD bu baskın olayından sonra bir iç savaş yaşayacak falan değildir. İçine kapanıp sıkıntılarını çözecek de değildir. Tam aksine Trump’ın dizginlediği Pentagon tam gaz yeniden Ortadoğu’yu istikrarsızlaştırmaya devam edecektir.
Biden, Reagan üzere, Bush üzere Pentagon vesayetinden çıkmayacak bir kukladır. Trump’ın cürmü aslında Pentagon’a teslim olmamasıdır. Bakmayın siz ABD Liderlerinin dünya savaşı çıkaracak kadar geniş yetkilere sahip olmasını. Ekseriyetle ellerindeki metni okumaktan aciz, kendileri konuştuğunda saçmalayan bunaklardır. Ve ABD’deki pentagon vesayeti bizim eski vesayete beş çeker. Zira yalnızca ABD’ye değil dünyaya ayar verir.
Pekala, Biden devrinde bizi neler bekliyor?
Biden’nin siyonist olduğu bir sır değil. Dolayısı ile Türkiye- ABD bağları her vakit bir Türkiye-İsrail-ABD ilgileri olacaktır. Biden, İsrail’in son bir yıldır sürdürdüğü kimi Arap devletleri ile münasebetler başlatma uğraşının ardında olacaktır. Bilindiği üzere bu devletler yalnızca bu hareketleri ile bile Filistin davasına ihanet içerisindedirler. Bu da esasen ulusal sorun olan Filistin davasını artık bölgedeki etnik ve mezhepsel çatışmalara kurban etmek manasına gelmektedir. Mavi Marmara katliamından sonra doruğa çıkan İsrail-Türkiye gerginliği otomatik olarak İsrail ile yeni sayfa açan Arap ülkeleri ile Türkiye’nin ortasını açmakta, Türkiye’nin İslam coğrafyasından izole edildiği izlenimini vermektedir. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın, İsrail’e tekrar büyükelçi atanması kararı bu izolasyon komplosuna karşı alınmış hayli isabetli bir karardır.
Yeniden hatırlarsanız o hain 15 Temmuz 2016 darbesinin kuklası Pennsylvania şebeğinin gerisinde Biden-Obama hükümeti vardı. Bir öteki deyişle CIA ve MOSSAD. Yani Biden bu çeşit faaliyetleri de seçenekler ortasında tutacaktır. Aslında Biden’in “Yok, darbe ile değil, seçimle” cümlesini “Yok, ‘bu sefer’ darbe ile değil seçimle” olarak okumak için milletlerarası bağlantılar uzmanı olmaya gerek yok. Öte yandan 15 Temmuz’u kolay bir CIA-MOSSAD operasyonu olarak görmek de büyük resmi kaçırmaktır. Zira darbeyi yapanlar Türkiye’ye değil fakat NATO’ya bağlılığından kuşku duyulmayan “subaylardır” ve NATO uçakları kullanılmıştır. NATO komuta kademesi kendini bu türlü bir skandaldan “Türkiye’de oldu, bizim dahlimiz yok” diyerek kurtaramaz. Herkes de bilir ki NATO’nun ABD ve AB’li generalleri uçaklarının kullanılması konusunda bu kadar naif olamazlar. Bu da bizi çabucak bir sonraki meseleye götürür. NATO uçakları ile Türkiye’de darbe yapılabiliyorsa Türkiye’nin buna karşı tedbir alması ve savunma seçeneklerini genişletip topraklarına S-400 yerleştirmesi mantıksız mıdır? Yunanistan’ın yıllardır elinde bulundurduğu S-300’ler hiç sorun olmazken, Türkiye kendi S-400’lerine bu türlü vefatına karşı çıkılmasının altında buzağı aramakta haksız mıdır?
Yani Biden “yarım kalmış işi” nedeni ile S-400’ler konusunda da bizimle arbede edecektir. Bunu da “Amerika’nın Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Gayret Etme Yasası” (CAATSA) çerçevesinde yapacaktır.
Biden’in aday olurken verdiği kelamlar ortasında Ermeni soykırımını tanımanın da bulunduğunu, ayrıyeten yardımcısı Kamela Harris’in, 2019’da senatörler Bob Menendez ve Ted Cruz ile birlikte ABD Senatosu’na 1915 olaylarını soykırım olarak tanınması için önerge verdiğini de hatırlatalım. Bunu söyledikten sonra herhalde Biden’in Türkiye-Azerbaycan yakınlaşmasına nasıl bakacağını kestirmek de sıkıntı olmasa gerek.
Yeniden ABD’nin daha geçen ay Suriye’deki YPG teröristlerine (onların ismi Suriye Demokratik Güçleri artık, Kürt teröristler ve demokrasi, latife gibi) 400 milyon dolar transfer ettiğini bunun yalnızca maaşlar için olduğunu biliyoruz. Herhalde Biden’in de YPG maaşlarına artırım yapmayacağını düşünmüyorsunuz değil mi?
Tekrar ABD’nin daha geçen ay Suriye’deki YPG teröristlerine (onların ismi Suriye Demokratik Güçleri artık, Kürt teröristler ve demokrasi, latife gibi) 400 milyon dolar transfer ettiğini bunun yalnızca maaşlar için olduğunu biliyoruz. Herhalde Biden’in de YPG maaşlarına artırım yapmayacağını düşünmüyorsunuz değil mi?
Trump devrinde “halı altına süpürülen” Halkbank “davasının” da tekrar gündeme gelmesini beklemek yanlış olmaz. 2016’da AB bölgesinin en büyük bankası, Fransız kökenli BNP Paribas’ı İran’a yönelik yaptırımları ihlal etmekle suçlayarak 9 milyar dolarla cezalandıran ABD’nin İran’a yaptırımlar bağlamında bu mevzuyu tekrar gündeme getirmemesini beklemek hayalcilik olur.
Bunlar birinci akla gelen problemler. Lakin insan bu meselelere bir kere daha baktığında ABD’nin neden bütün gücünü petrolüne zati yarım asırdır hiç zahmet çekmeden el koyabildiği Ortadoğu’ya harcadığını, buraya büyük bir yığınak, masraf yaptığını ve illa sonları tekrar değiştirmek istediğini anlamakta zahmet çekiyor. Bunlar nitekim ABD’nin çıkarına mı? Bu mevzuyu önemli formda araştıran bir aklıselim ABD’li bulursam okumak istiyorum.
Ancak bunların ve daha fazlasının ABD’nin Doğu Akdeniz çıkarları açısından bilhassa çok kıymetli olduğunu öne süren bir kuruluş var.
Washington merkezli bir “düşünce kuruluşu” olan Demokrasileri Savunma Vakfı (Foundation for Defense of Democracies) müdavimlerinden Eric S. Edelman ve Aykan Erdemir’e nazaran durum çok daha vahim. Birlikte hazırladıkları ve iki hafta evvel bahse bahis Vakfın sitesinde yayınladıkları “Amerika’nın Doğu Akdeniz’deki Çıkarları” başlıklı makaleye nazaran Türkiye derhal durdurulmalı.
İsimler size yabancı mı geldi?
“Demokrasileri Savunma Vakfı”, isminden da anlaşılacağı üzere ABD çıkarları doğrultusunda darbe tezgahlama vakıflarından biri.
ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Eric S. Edelman’ı zati bilirsiniz canım, bizim darbe severler tarafından pek sevilirdi
Tahminen Aykan Erdemir size yabancı gelmiştir. O da yabancı değil 2011’de Bursa’dan CHP milletvekili seçilmiş bir akademisyen. Şubat 2014-Haziran 2015 ortasında CHP Yurtdışı Örgütlenme Yürütme Heyeti üyeliği yapmış. Üstte “müdavim” dediğime bakmayın, bahse mevzu vakfın Türkiye program koordinatörü. Bu parlak gencin küçük bir kusuru var. Bir FETÖ firarisi ve ABD’de Türkiye hakkında açılan davalara düzmece doküman taşımak ve bâtın şahitlik yapmakla suçlanıyor. (Hay Allah, CHP’ye de nasıl sızmış yahu?)
İşte bu iki akıl hocasına nazaran:
ABD Doğu Akdeniz’de daha fazla askeri varlık göstermeli, Suriye, Libya ve Tunus’ta Trump’ın neden olduğu boşluğu Türkiye-Rusya ve İran’ın doldurmaması için derhal harekete geçmeli. Bu bağlamda 2019’da Kıbrıs Rum Kısmına silah ambargosunun kaldırılması ve ABD ile Kıbrıs Rum Kısmı, Yunanistan ve Mısır ortasında “Doğu Akdeniz’de Güvenlik ve Güç Paydaşlığı Sözleşmesi” imzalanması çok hoş hareketler lakin yetmez, ABD daha fazla asker gönderip Doğu Akdeniz’e özel bir temsilci atamalı.
Türkiye ve Rusya bölgeyi daha fazla istikrarsızlaştırmadan ABD derhal müdahale etmeli, yoksa Türkiye’nin Suriye’den Libya’ya, Kuzey Afrika’ya, Doğu Akdeniz’e taşıyıp durduğu cihatçıların evvel ABD’nin Avrupalı NATO müttefiklerine, daha sonra da zavallı ABD homeland’ine saldırmaları an problemi.
Evet gördüğünüz üzere Amerikanın çıkarları üzücü halde tehlikede…
Son 20-25 yılda sınırımızdaki Irak, Suriye, Libya ve Akdeniz komşumuz Tunus parçalandı. İran’ın yüksekten attığı tehditleri de esasen ciddiye alan yok.
Yani asıl “ciddi tehlike” biz Türkiye kaldık…
20 Ocak’tan sonra göreceğiz bakalım Biden bu akıl hocalarını dinleyecek mi, yoksa söylediği birçok şeyin seçim vaadi olduğunu söz edip daha gerçekçi siyasetler mı izleyecek?
@kalemciler
Ensonhaber
