Genetik yatkınlığı olan şahıslarda, alerjen olarak isimlendirilen hususların bedene girerek bağışıklık sistemini uyarması ve abartılı bir karşılık oluşturması sonucunda ortaya çıkan alerjik hastalıkların ülkemizde görülme sıklığı giderek artıyor. Bu artışın bilhassa çocukluk yaş kümesinde daha bariz olduğuna vurgu yapan Doç. Dr. Şule Çağlayan Sözmen, birden fazla sistem yahut organın etkilenmesi durumunda anafilaktik şok olarak isimlendirilen ve ölümcül olabilen klinik tablonun ortaya çıktığına dikkat çekerek, genetik faktörler kadar, yetersiz anne sütümü alımı üzere çevresel faktörlerin alerjiyi tetiklediğini söyledi.
Her 3-4 şahıstan birinin maruz kaldığı alerjik hastalıklar, Dünya Sıhhat Örgütü tarafından yaygınlığı, hayat kalitesine olan olumsuz tesirleri, toplumsal ve ekonomik yükleri nedeniyle öncelikli global sıhhat sorunu olarak nitelendiriliyor. Bir kişi bir şeye alerjisi olduğunda, bağışıklık sistemi ezkaza bu hususun bedene ziyan verdiğine inanır. Birtakım besinler, toz, bitki poleni, böcek ısırığı, evcil hayvan kılı, küf, sigara dumanı, parfüm, otomobil egzozu, yer fıstığı yahut ilaçlar üzere alerjik tepkilere neden olan unsurlar ise alerjen olarak isimlendiriliyor.
ALERJİYİ HAFİFE ALMAYIN
Alerjik hastalıklarda belirtilerin etkilenen doku ve organa nazaran değiştiğini vurgulayan Çocuk Alerji, Astım ve İmmünoloji Uzmanı Doç. Dr. Şule Çağlayan Sözmen, “Alerjik rinit burnun, alerjik konjunktivit gözün, alerjik astım alt teneffüs yollarının ve ürtiker (kurdeşen, dabaz) ya da egzama derinin etkilenmesi ile ortaya çıkan alerjik hastalıklardır. Birden fazla sistem yahut organın etkilenmesi durumunda ise anafilaktik şok olarak bilinen, acil müdahale gerektiren ve ölümcül olabilen klinik tablo ortaya çıkabilir” dedi.
Alerjik hastalıkların sıklığının yıllar içerisinde giderek arttığına vurgu yapan Doç. Dr. Şule Çağlayan Sözmen, “Bu artışta çevresel faktörler çok kıymetli bir yer tutmaktadır; zira çevresel faktörlerin barsak florasındaki probiyotik bakteri çeşitliliğini ve sayısını etkilediği gösterilmiştir. Mecburî durumlar dışında elektif sezeryanla doğmuş olmak, hayatın erken periyodunda antibiyotik kullanmak ve hayatın birinci 4-6 ayında yetersiz anne sütü alımı barsak florasını olumsuz etkileyerek alerjik hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabilir. Anne sütü gerek floraya olumlu tesirlerde bulunarak gerekse anneden geçen bağışıklık destekleyici hücrelerin çocuğa aktarılmasını sağlayarak alerjik hastalıkların ortaya çıkmasını önlemede kıymetli rol oynar” dedi.
GENETİK FAKTÖRLER DEĞERLİ
Alerjinin bedenin verdiği çok bir bağışıklık karşılığı olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Şule Çağlayan Sözmen, toplumun büyük bir kısmı için zararsız olan polen, konut tozu ya da süt, yumurta üzere besin alerjenlerine bu şahısların hapşırık, burun akıntısı, burun kaşıntısı, hırıltı, kurdeşen biçiminde döküntü yada egzama formunda reaksiyonlar verebildiğini belirterek, “Bu cevap anne ve/veya babadan kalıtımsal olarak edinilebilir. Sonuçta yalnızca anne ya da baba alerjikse çocukta yüzde 30-50, hem anne hem de baba alerjikse yüzde 60-80 oranında alerjik hastalık görülebilir” diye konuştu.
ÇOCUĞUNUZUN HAYATINI BUNALTMAYIN
Çocuklarında alerji, bilhassa de astım olan anne ve babaların, dışarı çıkma, koşma, spor yapma üzere yasaklarla çocukların hayatını bunalttığını; fakat bu tavrın yanlış olduğunu belirten Doç. Dr. Şule Çağlayan Sözmen, “Astım denetim altında olduğu sürece biz doktorlar çocukların spor yapmalarını istiyoruz; zira sporun hem akciğer kapasitesini arttırıcı tesiri var hem de çocuklarımızı obeziteden koruyor. Astımlı hastanın obez olması astım atağına girme durumu maalesef artırıyor ve astımın daha sıkıntı denetim altına alınmasına neden olabiliyor. Burada doğal kayak üzere çok soğuğa maruziyetin olduğu durumlar ya da derin dalış üzere sporlarda dikkatli olunmalı lakin astım genel olarak sporu kısıtlayan bir hastalık değil” diye konuştu.
Ensonhaber
