Muharrir Falih Rıfkı Atay’ın ‘Bizim Akdeniz’ isimli kitabında, “Bu dünyada cennet varsa, o da Antalya’dan Fethiye’ye kadar olan Akdeniz kıyılarıdır. Ancak rivayet odur ki o cennet Kekova’dır.” diye tanımladığı Antalya’nın Demre ilçesinde bulunan Kekova, bünyesinde barındırdığı doğal ve tarihi hoşluklarla her yıl binlerce yerli ve yabancı turisti ağırlıyor.
Tarih, deniz ve tabiatın içi içe olduğu bir cennet olarak isimlendirilen Kekova’nın merkezi Demre’ye bağlı Üçağız Mahallesi, geçmişte Rum balıkçı köyü olarak biliniyor.
KARA YOLUYLA ULAŞIM SAĞLANAN TEK YER ÜÇAĞIZ
Doğal bir liman olan koyda heyeti, her yeri tarihi kalıntılarla dolu, birinci derecede doğal ve tarihi sit alanı olan Üçağız’da yapılaşma yasak.
Bilhassa kıyısındaki nekropol, içindeki Likya lahitleri, taş konutlarıyla tam bir tatil yeri olan Üçağız, yat cinsleriyle gezilebiliyor.
Likya Birliği’nin küçük kentlerinden biri olan Theimussa Antik Kenti ile iç içe olan Üçağız, Kekova bölgesinde kara yoluyla ulaşılan tek yer.
SABAHLARI YALNIZCA KUŞ VE DALGA SESİYLE UYANIYORLAR
Üçağız Mahallesi’ne bağlı, tarihi ismiyle Simena Antik Kenti, bugünkü ismiyle Kaleköy ise bölgenin en ilgi çeken yeri.
Eski bir Rum balıkçı köyü olan Kaleköy, Türkiye’de karada olup da kara yolu ulaşımı olmayan seçkin yerleşim yerlerinden biri. Antalya ve Ege’den mavi seyahate çıkan Akdeniz tutkunlarının, Demre’nin Çayağzı Limanı’ndan, Üçağız Mahallesi’nden ve Kaş’tan günübirlik yat çeşidine çıkanların uğrak yeri olan Kaleköy tarihle iç içe yapısıyla hayran bırakıyor.
Buradaki az sayıda pansiyonlarda tatil yapanlar, sabahları yalnızca kuş ve dalga sesiyle uyanıyor. Denizden gelenleri bir kartal yuvasını andıran, tarihi M.Ö. 4’üncü yüzyıla kadar dayanan Simena Kalesi karşılıyor.
TARİHE IŞIK TUTAN OSMANLI TOPU
Antik yapıtların ve taş konutların ortasından tırmanarak, 400 metre yüksekliğindeki Simena Kalesi’ne çıkanlar etraftaki harika görüntüyü izleyebiliyor.
Kalenin içinde Türkiye’deki en küçük Roma amfitiyatrosu yer alıyor. Kalenin doruğunda çıkarılan Osmanlı topu tarihe tanıklık ediyor.
Günümüze kadar gelmiş kalenin surları ise sağlam duruyor. Üst tırmanırken Kaleköy’ün üretken bayanları el işi yazmaları, doğal eserleri satmak için uğraş harcıyor. Kaleköy’e has keçi sütünden yapılan dondurma da satılıyor.
Kaleköy’deki denizin içindeki Likya lahdi, Türkiye’nin turizmdeki tanıtım nesnesi olarak binlerce yıla tanıklık ediyor. Kalenin etrafındaki yüzlerce Likya lahdi de dimdik ayakta duruyor.
YÜZLERCE AMFORAYI GÖRMEK MÜMKÜN
Kaleköy’ün tam karşısında yer alan Batık Kent, suyun içinde ve dışında yaşayan tarihle Kaleköy’e el sallıyor.
Batık Kent’te suyun altında yatan bir tarih bulunuyor.
Denizin sakin olduğu günlerde yatlarda bulunan aynalı kısımlardan suyun altında yüzlerce amforayı görmek mümkün.
Batık Kent’te denizin içinde ve kıyısında yüzlerce tarihi dükkan ve konut yer alıyor.
DENİZİN İÇİNE BATMIŞ DÜKKANLAR
Kekova bölgesindeki her koy tam bir cennet olarak nitelendiriliyor.
Lakin Kekova’nın Demre istikametindeki Gökkaya Koyu ise doğal liman özelliği gösteriyor. Koyun yanındaki dağ keçilerinin ve Korsanlar Mağarası’nın bulunduğu Aşırlı Adası da doğal zenginliği ile adeta büyülüyor.
Kekova’daki Tersane, Aperlai ve Akvaryum Koyu tarihle denizin, tarihle tabiatın buluştuğu enfes koylar.
Tersane Koyu’nda denizin içine batmış dükkanlar bulunuyor. Yöre beşerinin rivayetine nazaran, Kekova’da bir gün geçirenin ömrü bir yıl uzuyor.
OLAĞAN VAKITLERDE 1 MİLYONA YAKIN YERLİ VE YABANCI TURİST GİDİYOR
Kekova bölgesine ismini veren Kekova Adası ıssız ve yerleşimin olmadığı birinci derecede doğal ve tarihi sit alanı.
Kekova bölgesi son yıllarda dalış tutkunlarının da uğrak yeri olmaya başladı. Su altında varlıklı bir tarih ve su altı canlılığı olan Kekova’da ayrıyeten birkaç batık da yer alıyor.
Kekova’ya ulaşım Demre’nin Çayağzı Limanı, Üçağız Mahallesi’nden ve Kaş’tan teknelerle sağlanıyor.
Kekova bölgesini olağan vakitlerde yaklaşık 1 milyona yakın yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği biliniyor.
Ensonhaber
