Türkiye kendi toprakları üzerinde bir tasarrufta bulunmayı ve İstanbul’da Boğaz’a alternatif ikinci bir kanal açmayı planlamaktadır. Buna hakkı da yetkisi de vardır. Bu durum milletlerarası mutabakatların ihlali değildir.
Montrö Antlaşması 1936 yılının fiziki ve siyasi şartları altında imzalanmış bir antlaşmadır. Halbuki Kanal İstanbul projesi ile Boğaz’ın fiziki durumu değişecektir. Türkiye en azından birtakım gemilerin, örneğin tehlike arz eden büyük kargo gemilerinin bu kanaldan, tehlike arz etmeyenlerin de Boğaz’dan geçmesini talep edebilecektir. (Şimdi burada Boğaz’daki bu çeşit kazaların dökümünü çıkartmaya gerek yok) Yani Montrö Antlaşması’nın yapıldığı fiziki şartlar değişmiştir, yeni statünün yeni bir tanıma muhtaçlık duyacağı açıktır.
Dolayısı ile “Montrö Antlaşması’nı tartışmayı aklınıza bile getirmeyin” tehdidinin Türkiye’nin içinden değil, dış düşmanlarından gelmesi beklenir.
Fakat bizde kimi çarpık zihinler, şahsen Türk Hükümetini düşman görmektedirler ve antlaşmalarda yapılacak değişikliklerin kesinlikle Türkiye’nin ziyanına olacağı safsatasına sahiptirler.
Bu bahiste bireyler yahut sivil toplum kuruluşları fikir öne sürebilirler mi? Elbette sürebilirler. Hakikaten kapsamlı “araştırmalar” yapıp Kanal İstanbul’un nasıl da kuşların göç yollarını tahrip ettiğine kadar inceleyen “bilim insanlarımız” bulunmaktadır. Natürel “mesele kuş değil” biz onu çoktan anladık artık. Kendi işleri dışında her bahiste fikir belirtmeye istekli TMMOB ve TTB çoktan bu hususta fikir belirttiler bile.
Lakin, bir vakitler silahlı kuvvetlerin en üst kademelerinde bulunan yüz küsur emekli asker, içinde “Türkiye Cumhuriyeti tehlikede, Atatürkçülük ölüyor, İrtica” üzere yıllardır alıştığımız yaveler ve “aksi taktirde” diye biten tehditlerle muhtıralardan alıştığımız üslupta bir bildiriyi sinsi sinsi bir gece yarısı internete koyarsa, kusura bakmayın da bu bir “fikir beyanı” değildir. Kaldı ki ellerindeki yetkilerle fakat amiral battı oynayabilecek bu zevat, bir fikir belirtmemekte, tam bilakis bu hususta “bir fikir belirtmenin teklif dahi edilemeyeceğini” argüman etmektedirler.
Birey olarak rastgele bir televizyon kanalına çıkıp fikirlerini söylemelerine bir pürüz yoktur. Şayet bir sivil toplum örgütü iseler (ki değiller) basına ismi konmuş bir açıklama yapmalarına da bir mani yoktur. Ancak onlar ne yapıyorlar? Bir gece vakti bildiri ismi altında bir “muhtıra” yayınlıyorlar. Bu bildirinin muhtıradan tek farkı yayınlayanların muvazzaf olmamasıdır.
İnsanları aptal yerine koymaya çalışmayın lütfen. Ayrıyeten bu münferit bir olay da değildir. Geçen sene de 126 büyükelçi eskisi tıpkı mevzuda bir bildiri yayınlamıştı. Bu çeşit 5. Kol faaliyetlerini kim düzenliyor? Kim bunları yüzer yüzer bir ortaya getirip bildirilere imza attırıyor? Hükümet bu bahiste ne yapmayı düşünüyor?
Ben de herkes üzere hükümetin bugün saat 15.00’te Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki toplantının ve 18.00’deki AK Parti Merkez Yürütme Kurulu’nun toplantısının sonuçlarını merakla bekliyorum.
@kalemciler
Ensonhaber
