Dışişleri Bakanlığı: “1-2 Ekim AB Devlet ve Hükümet Liderleri Zirvesi’nden bu yana ülkemizle diyalog ve temas tarafında uğraş gösteren Devir Lideri dahil birçok AB ülkesi olsa da, bir-iki ülkenin dar siyasi hesapları nedeniyle Türkiye-AB münasebetlerinde şimdi müspet gündem yaratılamamış ve AB hiçbir faydası olmayan kısıtlayıcı tedbir alma arayışından çıkamamıştır.
Birtakım üye ülkelerin üyelik dayanışmasını ve veto haklarını berbata kullanarak, Türkiye’ye karşı gündeme getirdikleri maksimalist talepleri ve haksız tavırları, Türkiye ile AB’yi bir kısır döngü içine sokmuştur. Bu durum, Türkiye ve AB’nin ortak çıkarları ile bölgemizin barış, güvenlik ve istikrarına ziyan vermektedir.
Bilhassa Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Ege ve bölgesel bahislerde, esasen AB’nin büyük bölümünün de benimsemediğini bildiğimiz, lakin dayanışma ve veto baskısıyla 10 Aralık AB Doruğu Sonuçlarına konulmak zorunda kalınan taraflı ve hukuka muhalif tavrı reddediyoruz.
Türkiye, bölgede istikrarın tesisi için, Yunanistan’la, kışkırtıcı adımlarına karşın, ön şartsız olarak istikşafi görüşmelere başlamaya hazır olduğunu her vakit söz etmiştir.
Türkiye ve KKTC, 2004’ten bugüne kadar, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarının bir gerginlik değil, istikrar ögesi haline gelebilmesi için iyi niyetli bir biçimde uğraş göstermiş, tüm yapan ve olumlu teşebbüsleri üstlenen taraf olmuştur.
AB bu kararında bir sefer daha Kıbrıs Adası’nın ortak sahibi olan Kıbrıs Türk halkını ve iradesini görmezden gelmiş, kendisini Kıbrıs problemi ve Kapalı Maraş hususlarında GKRY’nin dayatmasına mahkum etmiştir. AB artık, Kıbrıs sorununa Ada’daki gerçekler temelinde adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir tahlil bulunmasını engellemeye matuf bu tavrından vazgeçmelidir.
Kıbrıs Rumlarının Kıbrıs Türkleriyle bir formda bir ortaya gelerek Doğu Akdeniz’de gerginliğe neden olan hidrokarbon kaynakları ve bunların gelirlerinin paylaşımı konusunu ele almaya başlamaları ve tahlil yolunda somut adımlar atmaları en sağlıklı çıkış yoludur. Esasen, Doğu Akdeniz bölgesel konferansı da bu açıdan bir fırsattır. Doğu Akdeniz’de ülkemizin ve KKTC’nin legal hakları kararlılıkla korunmaya devam edilecektir.
Yunanistan’ın Ege denizinde göçmenleri geri itmesi ve bu aksiyonlara Frontex’in dahil olması, AB için yüz kızartıcıdır. Önemli bir insan hakkı ihlali olan ve memleketler arası kamuoyu tarafından şiddetle kınanan bu ihlallere ve toplu sınırdışı uygulamalarına son verilmeksizin, göç akımlarının sorumlu bir biçimde idaresinden bahsedilmesi mümkün değildir. AB, göç idaresi konusundaki hassasiyetini ülkemize değil, sığınmacılara insanlık dışı muameleyi sistematik hale getiren bilhassa Yunanistan’a göstermelidir.
Türkiye-AB 18 Mart Mutabakatı’nı oluşturan tüm mevzuların önkoşulsuz olarak ve bu mevzulardan birinin başkasının şartı haline getirilmeksizin güncellenmesine dair çalışmanın bir an evvel başlatılması, ortak menfaatimize olacaktır. Bu birebir vakitte, Avrupa’da ve ötesinde karşılaştığımız ortak sınamalarımızın aşılmasına da hizmet edecektir.
Her vakit söylediğimiz üzere AB dürüst arabulucu rolünü üstlenmeli; unsurlu, stratejik ve aklıselimle davranmalıdır.”
DETAYLAR GELECEK…
Ensonhaber
